Ultravires ilkesinin kaldırılmış olmasının sonuçları

Ultravires ilkesinin kaldırılmış olmasının sonuçları

Türk Ticaret Kanunu’nda ultravires ilkesinin kaldırılması, aradan 5 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen, uygulamada tam olarak anlaşılamadı. Bu nedenle bu yazımızda ultravires ilkesinin Türk Ticaret Kanunu’ndan çıkarılması ile ne sağlanmış olduğunu net olarak ortaya koymak istiyoruz.

Öncelikle ultravires ilkesi ile neyin kastedildiğini açıklayalım; bunun anlamı eski TTK’na göre şirketler; ancak ana sözleşmelerinde yazılı konularda faaliyette bulabiliyorlardı. Bir şirket ana sözleşmede yazılmayan bir konuda faaliyette bulunmuş, bunun sonucunda karşı tarafta bir zarar meydana gelmişse, zarara uğrayan taraf bu zararı şirketten talep edemiyordu.

Zira böyle bir durumda şirket, kendi ana sözleşmesinde sözü edilen türde bir faaliyet konusu olmadığını, bu işlemin şirketin ana amacı dışında yönetim kurulu veya şirket müdürü tarafından yapılmış olduğunu ileri sürerek bu faaliyete ilişkin sorumluluktan kurtulabiliyordu. Bunun sonucu olarak da zarara uğrayan tarafın mağduriyeti giderilemiyordu.

Uygulamada sermaye şirketlerinde yönetim kurulu üyeleri ya da şirket müdürleri her zaman ortaklardan oluşturulmuyor. Bu çoğunlukla şirketlerin yönetimlerinin daha profesyonelce yapılması amacına dönük olabildiği halde, nadiren de olsa, bazen de yapılan işlemden şirketin ve dolayısıyla da patronun sorumluluğunu gizleme amacına da dönük olabiliyordu. İşte bu nedenle vergi uygulamasında dahi her ne kadar “vergilemede olayın gerçek mahiyeti esastır” ana prensibi gereği bir engel bulunmasa da şirketin ana sözleşmesinde olmayan konularda fatura düzenleyip düzenleyemeyeceği konusunda bir görüş istenildiğinde, TTK’na atıf yapılarak şirketlerin iştigal konularının dahilinde ticaret yapmaları ve dolayısıyla da belge düzeninin buna uygun olması gerektiği yönünde görüş veriliyordu. Türk Ticaret Kanunu’nda bu zorunluluğa ilişkin hükmün metinlerinden çıkarılması sonrasında, Gelir İdaresi muktezalarında da şirketin iştigal konusunda açık olmayan konularda da fatura düzenleyebileceği yönünde muktezalar verilmeye başlanıldı.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI KONUYA NASIL BAKIYOR?

Vergi anlamında yukarıda da belirttiğimiz gibi aslında Vergi Usul Kanunu 3’üncü maddesi gereğince bu zaten işin doğal sonucudur. Buna karşılık, bu değişiklik TTK anlamında amaçlanandan veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın anladığı anlamdan çok farklı ölçüde yorumlanmaya başlanıldı. Piyasadaki yorumlarda; ultravires ilkesinin kaldırılması ile şirketlerin ana sözleşmelerinde açıkça yazmayan konularda faaliyette bulunmasının önünde bir engel kalmadığı ifade edildi. Oysa, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın bu hükmün kaldırılmasından muradı tam olarak sorumlulukla ilgilidir. Bakanlık anlayışına göre, bu hükmün kaldırılmasının yegane sağladığı, şirketin; ana sözleşmesinde yer almayan bir konuda faaliyette bulunması durumunda da oluşan zarar ziyandan sorumlu olacağıdır.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı demektedir ki, şirketler prensip olarak ana sözleşmelerinde faaliyet konularına yer vermeleri gerekmektedir. Ancak şirket ana sözleşmesinde yer almayan bir konuda faaliyet göstermiş olur ise bu faaliyetin sonucunda ortaya çıkan zarar ziyandan da şirket olarak sorumlu olması gerekir. Artık şirket ortaklarının “bizim bundan haberimiz yoktu, şirketi yönetenler böyle bir işlem yapmışlar, bu bizim faaliyet konularımız arasında değil” demek suretiyle sorumluluktan kurtulamayacaklardır.

Sonuç olarak, yeni TTK sonrasında şirketlerin faaliyet konularının ana sözleşmede yer alması temel prensibinden, en azından Bakanlık anlayışı anlamında bir farklılık olmadığı buna karşılık farklılığın şirketin sorumluluk durumunda olduğudur.

Bize göre günümüzde artık şirketlerin iştigal konularının ana sözleşmelerinde açıkça yer almasına her iki anlamda da gerek olmamalıdır. Teknolojinin bu kadar yaygın olduğu, şirketlerin internet sitelerinin bulunduğu bir ortamda, ana sözleşmede faaliyet konularının sayılmasının bir anlamı kalmamıştır. Ancak az ihtimal olsa bile, Bakanlık tarafından bir yaptırım uygulaması ile karşılaşılmaması bakımından bir süre daha ana sözleşmede faaliyet konularının ayrıntılı belirtilmesinde yarar var.

Osman Arıoğlu

İTOHABER