Tahsil edilemeyen faturanın vergisi var mı?

Tahsil edilemeyen faturanın vergisi var mı?

TAHSİL EDİLMEYEN FATURANIN VERGİSİ YOK!

Mükellefler zaman zaman sattıkları mal veya verdikleri hizmet karşılığı doğan alacaklarını tahsil edemeyebilmektedirler. Tahsilât sorunu özellikle ekonominin bazı dönemlerinde işletmeler için önemli bir finansman yükü oluşturmaktadır.

Vergi kanunları mükelleflere bu dönemlerde önemli bir imkan sunmaktadır. Bu imkan mükellefin tahsil edemeyeceği veya tahsil edilmesi imkansız olan alacak tutarlarının vergiden indirilmesidir.

Şöyle ki; vergi kanunlarında dava veya icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır ve o dönemin vergisi hesaplanırken bu tutarlar için karşılık ayrılarak gider yazılabilir.

Kimler bu karşılığı ayırabilir? Vergi kanunlarına göre bu karşılığı ticari ve zirai faaliyetle iştigal eden mükelleflerden bilanço esasına göre defter tutan mükellefler ayırabilir. Yani bilanço usulen göre defter tutan tüm gelir vergisi mükellefleri ile şirketler bu karşılığı ayırabilecektir.

Ancak karşılık ayrılabilmesi için bazı şartlarında geçekleşmesi gerekmektedir. Öncelikle söz konusu alacak daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş bir alacak olmalıdır. İkinci olarak söz konusu alacağın dava veya icra safhasında bulunması gerekmektedir. Ancak kanun dava açılmasına veya icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için, borçlunun protesto edilmiş olmasını veya borcun yazı ile bir defadan fazla istenilmiş olmasını da yeterli saymıştır. Eğer alacak tutar olarak yüksek ise dava veya icra safhasında olması gerekmektedir. Diğer bir şart alacağın teminatlı olmaması gerekmektedir. Mesela menkul rehni veya gayrimenkul ipoteği şeklinde teminata bağlı alacaklar için ya da kefalate bağlanmış alacaklar için kefil için yapılan takibat sonuçlanmadıkça karşılık ayrılamaz. Ayrıca karşılık ayrılacak alacak ilgili olduğu dönemde gider yazılmalıdır.

Kamuoyunda sıkça bazı alacaklar için karşılık ayrılıp ayrılmayacağı tartışılmaktadır. Mesela avans olarak verilen paralar için karşılık ayrılıp ayrılmaması tartışılan bir husustur. Bize göre hasılat olarak gelir tablosuna girmemiş bir kalem için karşılık ayırmak riskli bir durumdur. Ayrıca kamudan olan alacaklar için karşılık ayrılması da yine tartışılan konuların başında gelmektedir. Bize göre karşılık ayrılması için alacaklı bulunan tarafın hukuki statüsü önemli olmamalıdır. Alacaklı kamu kurumu da olsa tahsil edemediğimiz alacak için diğer şartları da gerçekleştirdiğimiz takdirde karşılık ayrılabilmeli dolayısıyla bu tutarlar gider olarak vergiden indirilebilmelidir.

Ayrıca yurtdışından olan alacaklar için de aynı şekilde gider yazma olanağı mevcuttur. Yani alacaklının yurtdışında bulunması halinde diğer şartlar da gerçekleşiyorsa, daha sonra ortaya çıkacak kur farkları dahil söz konusu alacak için karşılık ayrılabilecektir.

Hemen vurgulamamız gerekir ki bu alacaklar için ayrılan karşılıklar adından da anlaşılacağı üzere geçici bir durumdur. Yani karşılık daha sonra tahsil edilirse daha önce gider olarak yazdığımız tutarların tahsil edildiği durumda gelir yazılması gerekmektedir. Kanun burada mükelleflere finansman avantajı yaratmak adına bir imkan vermiştir sadece. Kanun mükelleflere tahsil edemediğin alacak var ise bunun vergisini o dönemde değil bunu tahsil edeceğin dönemde öde demektedir.

Ayrıca mükelleflerin karşılık ayırdığı alacaklarının tahsili imkansız hale gelmiş ise bu alacak artık değersiz alacak olarak tamamen zarar olarak vergi dışı tutulacaktır. Ancak bir alacağın değersiz alacak haline dönüşmesi için de bazı şartlar vardır.

Değersiz alacaklar vergi kanunlarında yapılan tanımına göre; bir yargı kararına veya kanaat verici bir belgeye göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklardır. değersiz alacaktır. Bir alacağın değersiz alacak olabilmesi için, söz konusu alacağın işletmenin faaliyetleri ile ilgili olması gerekmektedir. Yani işletmenin gelir tablosundaki hasılatına intikal etmiş olması gerekmektedir. İkinci şart ise alacağın değersiz hale gelişinin, bir mahkeme kararı veya bir belgeye dayanması gerekmektedir. Belge tabiri kanunda çok açık olmasa da uygulamada; konkordato anlaşmaları, mahkeme huzurunda düzenlenmiş belgeler ve tutanaklar, mirasın reddine ilişkin belgeler, iflas kararı, gaiplik kararı, finansla yapılandırma kararları vs. belge tabiri içerisinde yer almaktadır.

Mükelleflerin tahsilat sorunu yaşadıkları dönemde kanunların kendine vermiş olduğu bu vergisel avantajı kullanmaları özellikle işletmenin finansman dengesi açısından önemlidir.

Ali Rıza Akbulut

[email protected]

EKOHABER