Sermaye Azaltımının Vergisel Boyutu

Sermaye Azaltımının Vergisel Boyutu

Şirketlerde Sermaye Azaltımının Vergisel Boyutu 

Şirketlerde sermaye azaltımı temelde iki amaç ile yapılır. Birincisi; şirketin içinde bulunduğu ekonomik ve finansal durumu sebebiyle bir kısım sermayesinin atıl kalması yani sermayesinin bir bölümüne artık gerek duymamasıdır. İkincisi ise; şirketin birikmiş zararlarının yok edilerek, bilançonun düzeltilmesi ve gerek şirket ortakları, bankalar ve gerekse 3. Kişiler nezdinde bilançoda istikrar ve sağlıklı bir görünüm sağlanmasıdır. Bu iki temel amaç haricinde, mevcut bir ortağın ortaklıktan çıkması, devir, bölünme ve birleşme gibi yeniden yapılanmalar sebebiyle de sermaye azaltımı yöntemine başvurulabilir.

Mali İdare’nin konu ile ilgili değişik tarihlerde verdiği birçok muktezada sermaye azaltımının şekli ve nedenine bakılmaksızın, esas sermayenin kaynağına bakılarak vergileme yapılıp yapılmayacağı konusunda değerlendirme yaptığını görmekteyiz. Hatta, azaltılan sermayenin öncelikle vergilemeye konu unsurlardan yapılacağı da vurgulanmaktadır.

Özellikle bilançolarında geçmiş yıl karları, enflasyon düzeltme farkları, vergi istisnalarından kaynaklı özel fonlar olan ve bu iç kaynaklarını sermayeye ilave etmiş sermaye şirketlerinde sermaye azaltımının kaynağı vergilendirmenin yapılıp yapılmayacağı konusunda belirleyici olmaktadır. Sermaye azaltımının ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden kaynaklanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın vergilendirme işlemi yapılmayacaktır.

Öte yandan, yeniden değerleme değer artışları, enflasyon düzeltmesi olumlu farkları, istisna uygulanan gayrimenkul ve iştirak hisseleri satış kazançları (beş yıl dolmadan sermayeye ilave edilmişse) sermayeye ilave edilmiş ve sermaye azaltımı yapılacak ise, hem kurum nezdinde kurumlar vergisi yönüyle hem de elde eden ortağın hukuki statüsüne göre kar dağıtımına bağlı tevkifat söz konusu olacaktır.

Diğer taraftan, yedek akçeler ve geçmiş yıl karları sermayeye ilave edilmiş ve sermaye azaltımı yapılıyor ise kurum nezdinde kurumlar vergisi uygulaması söz konusu olmamakla birlikte elde eden ortağın hukuki statüsüne göre kar dağıtımına bağlı tevkifat uygulaması söz konusu olacaktır.

Emisyon primi gibi şarta bağlı olmayan kurumlar vergisinden istisna kazançların sermayeye eklenmiş olması ve sermaye azaltımı yapılması halinde ise sadece elde eden ortağın hukuki statüsüne göre kar dağıtımına bağlı tevkifat uygulaması söz konusu olacaktır.

Belirtmekte fayda gördüğümüz diğer bir nokta ise GVK Geçici 62. Maddesi kapsamında 1998 veya daha önceki hesap dönemleri geçmiş yıl karlarının sermayeye ilave edilen kısmın dağıtımında, dağıtılsın dağıtılmasın tevkifata tabi tutulan 2002 hesap dönemi ve öncesi kurumlar vergisinden istisna olan sermayeye eklenen kazançların dağıtımında ve GVK Geçici 61. Maddesi kapsamında yatırım indiriminden yararlanan kazançların sermayeye ilave edilen kısmın sermaye azaltımına konu edilerek dağıtılması halinde, kar dağıtımına bağlı tevkifat uygulaması söz konusu olmayacaktır.

Ayrıca, İdare sermaye azaltımı yapılmak suretiyle zararların kapatılmasında da sermayeyi oluşturan unsurlara göre kurumlar vergisi hesaplaması gerektiği ancak ortaklara nakden ya da hesaben bir ödeme yapılmaması sebebiyle (sermaye azaltımı ortaklara nakden/hesaben ödeme yapmak amacıyla değil, geçmiş yıl zararlarının kapatılması amacıyla yapılmaktadır) kar payı tevkifatı yapılmayacağı yönünde görüşler de vermektedir.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız üzere İdare konu ile ilgili farklı tarihlerde verilmiş birçok muktezada sermaye azaltımının; öncelikle kurumlar vergisine ve vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması sonra sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların kullanılması, son olarak ise işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek ayni ve nakdi sermayenin işletmeden çekilmesi kabul ve esasına göre yapılması gerektiğini ifade etmektedir.

Belirttiğimiz üzere söz konusu sıralama İdare’nin mukteza bazında yayımladığı görüşlerinde yer bulmaktadır. Oysa ki, sermaye azaltılması durumunda öncelikle hangi sermaye unsurlarının dağıtılmış sayılacağı konusunda vergi kanunlarında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca, konu ile ilgili olarak İdare’nin genel tebliğ veya sirküler bazında bir açıklaması da bulunmamaktadır. Düzenlemedeki bu boşluk ve İdare’nin artık istikrar kazanan azaltılan sermayenin öncelikle vergilemeye konu unsurlardan yapıldığının kabulüne dayalı anlayışı birçok tartışmaya neden olmakta ve beraberinde bazı önerileri ortaya çıkarmaktadır. Şöyle ki, sermaye azaltımında;





  • Vergisel sonuç doğurmayan unsurlara öncelik vermek,




  • Vergisel sonucu olan kar ve kazançlara öncelik vermek,




  • Azaltılan sermayeyi, sermayeyi oluşturan kaynaklara göre orantı yoluyla dağıtmak,




  • İlk giren sermaye unsurunun ilk olarak dağıtılacağı,




  • Son giren sermaye unsurunun ilk olarak dağıtılacağı,




  • Söz konusu sermaye azaltımının sermayeyi oluşturan hangi kalemlerle irtibatlı olduğu konusunda şirket yetkililerinin beyanlarını esas almak/hangi sermaye unsurunun dağıtılacağına şirket genel kurulunun karar vermesi,




temel öneriler olarak sıralanabilir.

Konuyla ilgili kapsamlı bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır. Maliye İdaresi bu konu hakkındaki yaklaşımını Tebliğ ile ortaya koymalıdır.

Arzu Akçura Değer

KAYNAK: Deloitte