Muhasebeciler Olmasa Halimiz Nice Olurdu? (Abdulmenaf Yakut, Vergi Müfettişi)

Muhasebeciler Olmasa Halimiz Nice Olurdu? (Abdulmenaf Yakut, Vergi Müfettişi)

Muhasebeciler Olmasa Halimiz Nice Olurdu? (Abdulmenaf Yakut, Vergi Müfettişi)

Yaptığım iş muhasebeciliğe uzak değil gerçi, ama yine de meslekten muhasebeci sayılmam.

Bununla birlikte muhasebeciliğin önemini ve bu işi icra eden meslek mensuplarının değerini yeterince takdir ettiğimi düşünüyorum. muhasebedr.com

Bağımlı ya da bağımsız çalışanlarla, düz muhasebecilik yapanlar;

Ya da mali müşavirlik ünvanına sahip olanlar..

Hatta ‘yeminli’ sınıfına dahil olan meslek mensupları…

Hiç fark etmez.

Gerçekleştirmekte oldukları muhasebecilik mesleği ve bu meslek çerçevesinde topluma kattıkları değer itibariyle aynı yüksek kıymeti ifade ediyorlar benim için.

**

Muhasebeci değilim desem de geçmişte amatörce de olsa bu işi yaptığım bazı durumlar yok değil.

İlkini askerdeyken yapmıştım.

Askerlik yaptığım ildeki subay ve astsubayların oturduğu aile lojmanlarındaki market ve kafeteryalar dahil; garnizon sınırları içerisinde bulunan, aralarında onlarca çay ocağı, erat gazinosu ve kafeteryayla birlikte sinema ve konser salonları, hatta internet kafelerin bulunduğu askeri kantinler bütününün muhasebesinin tutulduğu Kantin Başkanlığı adlı bir birimde yapmıştım 20-25 günlük acemilikten sonraki kısa dönem askerliğimi.

Bildiğiniz tam teşekküllü bir muhasebe bürosuydu burası.

Benim gibi kısa dönem olan diğer iki arkadaşla birlikte çalıştığımız bu büroda fatura ve fişler muhasebe programına günü gününe işleniyordu mesela.

Bilançoları aylık çıkarıyorduk.

Vergi yoktu sadece.

Muaftı çünkü kantin vergiden.

Orada, anlayacağınız, sivil hayattaki muhasebe işlerine oldukça yakın nitelik ve tempoda bir çalışma yürütüyorduk.

‘Maliyeci’ olduğum için bu konuda altyapım olduğu düşüncesiyle olsa gerek orada görevlendirilmişim.

Ama ne yalan söyleyeyim, orada edinmiş olduğum iş yapma tecrübesini, üzerinden geçen 10-11 yıla rağmen hala daha günlük çalışma hayatımda kullanıyorum.

Değişik bilgisayar programlarını etkili bir biçimde kullanabilme kabiliyeti gibi teknik konuların yanında orada edindiğim en önemli hayat dersi, hiç şüphesiz, muhasebenin anlamı ve fonksiyonuna dair hususlardı.

Ayrı birkaç kışlanın bulunduğu, her bir kışlasındaki onlarca bölükte yer alan toplam binlerce askerden oluşan devasa garnizonda yer alan yüzlerce satış biriminde gerçekleşen; çoğu en fazla lise mezunu olan yirmili yaşlardaki uzun dönem genç çocuklar tarafından bilinçsiz bir biçimde yürütülen, toplam günlük cirosu on binlerce lirayı bulan binlerce işlemin hesabının günü gününe kuruş sektirmeden takip etmeye çalışmaktan;

Şehrin kuru gıda ve sebze hallerinden gün aşırı mal ve malzeme alımında bulunmaya..

Bunların ilgili büfe ve kantinleri yöneten askerlere imza karşılığı teslim edilmesinden;

Bu büfe, kantin ve sair satış reyonlarının günlük hasılatlarının akşamın belli saatleri içerisinde sorumlu askerlerden tahsil edip gerekli kayıtları yaptıktan sonra kasaya konularak ertesi sabah banka hesabına yatırılmasına;

Alışlara ait fatura ve fişlerle satış birimlerine yapılan teslimatlara ilişkin tesellüm makbuzlarının kontrollü bir biçimde eksiksiz olarak bilgisayara işlenmesinden ayda bir bilanço çıkarılmasına;

Ve nihayet..

O ayki kar zarar neticesinin, garnizon komutanına kadar uzanan zincirde yer alan komutanlara sunulmak üzere raporlanmasına kadar...

Gerçekleştirilen bütün bu iş ve işlemlerin hesabının karıştırılmadan, kimsenin herhangi bir şeyi suistimal etmesine ya da haksız yere töhmet altında bırakılıp iftiraya uğratılmasına imkan vermeyecek bir tertip, düzen ve şeffafiyet içerisinde yürütülmesini sağlayan şey muhasebe idi.

**

Bu güne kadar keşfedilmiş muhasebe yol ve yöntemleri ile bunları tatbik edebilen muhasebeciler olmasa bunların hiçbirisi mümkün olmazdı.

İnsanlar, elden ele dolaşan paraların nereden gelip nereye gittiğini bilemeyecekleri için birbirlerini suçlarlardı.

Üst yönetimdekiler, neyin ne olduğunu tam anlamıyla bilemeyecekleri için önleri göremez ve ne yapacaklarını kestiremezlerdi.

Velhasıl, herşey karman çorman olurdu…

**

Para en önemli şey insan ilişkilerinde çünkü.

Parayla, paranın kazanılıp kaybedilmesinin takibini ise muhasebeciler yapar.

Yazımızda buraya kadar anlattıklarımızdan, daha çok dar anlamdaki muhasebe ve muhasebecilik mesleğinden söz ediyormuşuz gibi gelebilir belki, ama geniş anlamda bakınca da durumun aynı olduğunu söyleyebiliriz.

Bir şirketin muhasebesi için geçerli olanlar, ticari boyutu bulunmayan bir ailenin, hatta devletin bütçesinin hesap ve kitabının tutulmasında da geçerlidir.

Bir apartman yönetiminin gelir ve gider kalemlerinin kaydının tutulması da aynı şekilde.

Apartman yönetimi demişken, yazının başında, amatörce bile olsa yaptığımı söylediğim diğer bir muhasebecilik deneyimimi aktarmak istiyorum izninizle.

**

Yalan olmasın şimdi..

Altı yıl kadar önceydi.

Babamlar, halen oturmakta oldukları evin bulunduğu apartmana yeni taşınmışlardı.

Yeni diyorsam, çok da yeni sayılmazdı başımdan geçen aktaracağım olayın cereyan ettiği zaman.

7-8 ayı bulmuştu taşınalı babamlar bahsettiğim eve.

Apartman sıfırdı.

Gecekondu arsasının üzerinde müteahhitin kat karşılığı inşa etmiş olduğu bina; yan iki cephesi komşu diğer iki apartmanla yapışık, önemli bir bölümü doğru düzgün hava ve güneş almayan, sıkış sıkış, bildiğiniz beş katlı klasik İstanbul binalarından biriydi.

Ev ‘İstanbul klasiği’ olacak da müteahhit geri durur mu!

O da, İstanbul’da bolcası bulunan; yapımını üstlendikleri binaların kabasını ve temel bir kısım iç işlerini tamamlamalarının ardından, hele ki sattıkları dairelerin parasını tümüyle tahsil ettikten sonra; önce işleri ağırdan almaya, sonra da.. iskanıydı, elektriğiydi, suyu ve doğalgaz abonelikleriydi..ortak kullanıma ait neredeyse her şeyi ortada bırakıp kaybolan cinstenmiş.

Ben de Ankara’da oturuyorum o zamanlar.

Bayram izni miydi ne..ziyarete gelmiştim babamlara.

Yalnız, mübalağa olmasın, geldiğim dakikadan itibaren bir problemlerinin olduğunu fark ettim; hepsi de kendileri gibi son zamanlarda taşınmış olan yeni komşularıyla, babamların.

Müteahhit ortadan-bağışlayın-toz olmuş ya.

İskan almadan apartmanın su aboneliğinin şantiyeden meskene çevrilmesinin de imkanı yok.

İskansa hala alınmamış.

Beş katlı binada on aile oturuyor ve her ay belediyenin, en dış kapının yanındaki ana sayaçtan giren toplam suya göre kestiği ortak su faturasını aralarında nasıl bölüştüreceklerini bir türlü beceremiyorlar.

Beceremiyorlar dediğim kişiler de öyle okumamış cahil insanlar olsa…

Hemen hemen her ailede, lise mezunundan üniversite okumuşuna ya da değişik şirketlerde farklı işler yapanına kadar insanlar var.

Aylardır belli bir hal yoluna koyamadıkları, ortak su faturasının hakkaniyetli bir biçimde bölüştürülmesi işinin babamların önerisi ile, Maliyeciyim diye bana havale edilmesi üzerine kendileriyle tanıştığım bu insanların çoğunun havasından da geçilmediğine şahit oldum.

Havalarında geçilmiyordu fakat ana sayaca göre kesilen su faturasını on daire arasında, herkesin mutabık kalacağı bir biçimde paylaştırmayı her nedense bir türlü becerememişlerdi.

Bu arada, soruna çözüm bulmak adına, her ay sıra ile bir aile ödesin önerisini gündeme getirenler olmuş, ama her fatura eşit tutarda gelmediği için, sırasına yüksek tutar gelenlerin şikayeti üzerine bu yöntem bir-iki ay uygulandıktan sonra rafa kaldırılmış.

Sonra birilerinin aklına, gelen suyun her aileye, sahip oldukları fert sayısına göre paylaştırılması fikri gelmiş ancak; orantı kurup belli bir katsayı çıkarmak gibi karmaşık(!) matematik hesaplamalarla yüzleşince o yöntemi de gözleri almamış.

Hatta bir ara gönlü bol bir apartman sakini, yine hayli hararetli geçen bir ‘su faturası sorununu çözme’ buluşmasında;

Nedir bu arkadaş! Bir türlü çözemedik gitti bu işi. Ne kadar gelmiş bu ay mesela? 600.-TL mi! 10 daireyiz değil mi? Ben yüz lira veriyorum. Ortalamaya vursan yaklaşık 60 lira düşüyor payıma aslında. Ama iş uzamasın diye daha fazla veriyorum. Olsun. Kalanını da siz aranızda paylaşırsınız. Nedir bu her ay böyle yav. Yeter ki çözülsün bu mesele.”

Gibi ‘dahiyane’ bir öneride bulunmuş.

Geri kalan, o aya ait 500.-TL’nin diğer dokuz daire arasında ne şekilde pay edileceği konusunda da bir şey söylemeden.

**

İşte dostlar,

Apartman sakinleri arasındaki bu su faturası paylaştıramama sorunu 7-8 ay boyunca bir türlü çözülemeden, hep böyle kavga-gürültü ve zaman zaman karşılıklı kalp kırmalara varan atışmalara neden olacak şekilde devam etmiş.

Ta ki profesyonel muhasebeciliğin yanında lafı bile olamayacak, dört işlemden oluşan, maliyecilikten gelme kıt hesap-kitap bilgimle bu fakir imdatlarına yetişene kadar.

Neyse lafı uzatmayayım.

Çağırdım herkesi ve kendilerinden, bedellerini bir şekilde ödedikleri de dahil, müteahhitten sonra apartmana geçmiş 7-8 aydan beri gelen tüm su faturalarını da istedim.

Sonra da 7-8 aylık bu periyodu geriye doğru tek dönem kabul edip, gelmiş olan tüm fatura tutarlarını topladım.

Birkaç bin liralık bir şey etti.

Apartman da yeni ya zaten.

Dairelerde oturanlar, ilk sakinleri…

O zaman neden her daire kapısının önündeki sayaçların son endekslerini tespit etmiyoruz dedim.

Her bir sayacın o anki son endeksi ilgili dairenin bu güne kadar kullanmış olduğu toplam su miktarını verdiğine göre; ana sayaçtaki son endeksle bu endekse göre kesilmiş olan faturaların toplam tutarlarına göre yapacağımız basit bir hesaplamayla kime ne düştüğünü bulabiliriz dedim.

Dediğim şekilde yaptık, sonuç aynen öyle çıktı.

Kimi daireler gereğinden fazla ödemiş; kimileriyse, olması gerekenin çok altında.

Bu durumu kendilerine bildirdim.

Az ödeyenlerden topladıkları fark paralar, zamanında fazla ödemiş olanlar arasında hakkaniyetli bir biçimde paylaştırıldı.

Bu iyiliğim karşısında bana etmedikleri dua kalmadı.

Epeyce bir süre, Ankara’ya döndükten sonra bile annem, bana her telefon ettiğinde komşularının bana yolladıkları selamları iletmekle bitiremiyordu.

Sevgi ve saygı gösterileri had safhada..

Aşırıya kaçacağını düşünmeseler, büstümü dikeceklerdi neredeyse binanın girişine.

O kadar yani…

**

Esprili bir dille anlatıyorum hadiseyi ama olay ciddi arkadaşlar.

Büyük bir dertlerini çözmüştüm çünkü onların.

Sinek küçüktür ama mide bulandırır derler..

Aynen o misal, bu da.

Onun için, muhasebe ilmi ve muhasebecilik mesleği son derece önemlidir diyoruz.

Muhasebe olmasa;

Girdisini-çıktısını muhasebe sayesinde bildikleri için, konuştuklarında mangalda kül bırakmayan, kafası rahat, yaptığını ve yapacağını biliyor olmanın huzuru içinde olan, kelli felli iş insanlarıyla onların işletmelerini sevk ve idare eden yöneticilerin halini anlattığım olaydaki apartman sakinlerinin durumundan hiçbir farkı olmayacaktı.

Hiç de öyle, bünyelerinde istihdam ettikleri ya da kendilerinden dışarıdan hizmet aldıkları muhasebecileri ve onların yaptığı işleri küçük görüp üstten bakmaya kalkışmasınlar.

İşletme bünyesinde her Allah’ın günü gerçekleşen binlerce alış, satış, para ve mal transferleri ile üretim ve benzeri ticari işlemlere rağmen; geceleri kafalarını rahat bir biçimde yastığa koyup umutlu bir yarına sabahlamak üzere uykuya dalabiliyorlarsa eğer muhasebe sayesindedir.

Ves-selam

Abdulmenaf Yakut

Vergi Müfettişi

Hürses

ABDULMENAF YAKUT’tan VERGİ DOSYASI

*MuhasebeDR.Com

TÜRKİYE’NİN MUHASEBE DOKTORU