Muhasebe hatası, muhasebe hilesi ve vergi ziyaı irtibatı

Muhasebe hatası, muhasebe hilesi ve vergi ziyaı irtibatı

Bilindiği gibi,  hesap ve  muhasebe hileleri ile ilgili bazı kavramlar son yıllarda  Amerika’da yaşanan  enron  olayları sonrasında  bir hayli önem kazanmış durumdadır.

Muhasebe denetimi ile ilgili literatürde ve uluslar arası  muhasebe standartlarında muhasebe hileleri veya hatalarının çeşitli sebepleri bulunmaktadır.  Özellikle,  firma dahili  yolsuzlukları ört pas etmek, küçük hisse sahiplerine şirketi  kötü göstermek, şirketin borsadaki  hisseleri üzerinde manipülasyon yapmak,  daha az vergi ödemek,  vergi kaçırmak, devlet sübvansiyonlarından istifade etmek,  finans ve banka kuruluşlarından daha çok kredi bulabilmek,  işletmeden alacağı olanlara bu alacaklarını geç ödemek veya  kısmi ödemeler yapmak,  çalışanlara daha az prim  veya ikramiye vermek .... vb.  biçiminde   bu sebepleri uzatmak mümkündür.[1]

Muhasebe hilesi veya muhasebe hataları biri diğerinden farklı iki kavramdır.  Muhasebe hilesinde  bir şey olduğundan daha çok  farklı gösterme talebi  söz konusudur. Muhasebe hatasında ise,   arzu dışı  bir hatanın  ortaya çıkması söz konusudur.   Gerek hatada ve gerekse muhasebe hilesinde netice itibariyle aynı yere varılmaktadır.  Bir şeyi olduğundan veya olması gerekenden çok farklı gösterme isteği her iki durumda da  sonuç itibariyle  söz konusudur.

Muhasebe hileleri genellikle önceden bilinçli olarak yapılma isteğini içermektedir.  Muhasebe hilelerinin nedenlerinden biri de  ödenecek verginin  daha az ödenmesi veya  vergi kaçırılması  amaçlanmaktadır.  Bunun sonucu olarak da, işletmelerden mal, hizmet, para vb. kıymetli varlıkların çalınması hedeflenmektedir.[2]

Muhasebe hileleri ciddi bir suçtur.  Bu suç neticesinde zarar görenler fiili işleyenler hakkında dava açma hakları bulunmaktadır. Özellikle vergi suçunun oluşumunda muhasebe hileleri  yapılabilmektedir.  Vergi suçunun oluşumunda kasıt unsurunun mutlak  gerekliliği  tartışılmaktadır.  Özellikle 1998 yılında 4369 sayılı yasayla yapılan düzenleme neticesinde vergi suçlarının vergi kaybı ile  irtibatı koparılmıştır. Başka bir ifade ile, kural olarak suçun meydana gelmesi için  neticede vergi ziyaının  olup olmadığını  önemi bulunmamaktadır.

Muhasebe hilelerine ilişkin yasa hükümlerinin karşılaştırılması sonucunda muhasebe hilesi meydana gelmesi sonucunda  vergiye tabi kazancın yani matrahın  eksiltilip, eksiltmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.  Bu gibi durumlarda işlemin yapılışında bir hile tespit edilmiş veya bu sonuca varılmış ise bu hileli işlemler neticesinde  vergi ziyaı doğmasa bile  213 sayılı VUK’nun 359. maddesine göre bir suçun işlendiği varsayılmaktadır.

Öte yandan, salt muhasebe kayıtları dışında muhasebe  kayıtlarına ek zorunlu mali tabloların hazırlanması sırasında muhasebe standartlarının ve vergi yasalarının hükümlerine göre hile olup olmadığı ayrıca değerlendirilebilir.  Bu konuda vergi inceleme elemanlarının  önemli  görev ve yetkileri bulunmaktadır.[5]  Defter tutmak, kullanmak ve tasdik ettirme zorunluluğu bulunmayan  kişi veya kuruluşların muhasebe hilesi ile ilgili  bir  durumları söz konusu olmayabilir.

Muhasebe hileleri veya hesap hileleri 213 sayılı VUK’nunda çeşitli maddelerde bölüm bölüm yer verilmiştir.  Bu konuda mevzuatımızda   kesin bir tanım  veya  kavrama  tesadüf etmek mümkün değildir.   Muhasebe hile ve hataları ile ilgili  çeşitli ayrımlar bulunmaktadır.   Genellikle, hesap ve muhasebe hileleri,  vergi matrahının  aşındırılması amacıyla gerçek muamele  veya ilişkilerin defter kayıtları  ve belgeler üzerinde yapılan  bilinçli hareketlerle  peçelenmesi  olarak tanımlanabilir.  Uygulamada hesap ve muhasebe hilelerini birbirinden ayırt etmek güç değildir.

Sonuç olarak,  bir işlemin  muhasebe hilesi mi ya da muhasebe hatası mı olduğunun tespiti çoğu zaman zorlaşabilir.  Bu konuda  vergi kaybının olup olmadığı, işlemlerin yapılış şekli, bu işlemler sonucunda kimlerin ve ne şekilde çıkar elde edebileceği gibi kriterlere bakmak gerekecektir.  Bu konudaki  suçun tespiti vergi ve ceza hukukunun  çok iyi kavranmasına bağlıdır.   Kesin bir sonuca varılmadığı zaman  yargı kararlarına da  müracaat edilebilir.  Zira,  sonuçları vergi mükellefleri, bunlara yardım edenler, iştirakçiler, muhasebe elemanları, meslek mensupları açısından da çok ağır ve önemli sonuçlar doğurabilmektedir.

Altı aydan başlayıp  üç yıla varan hapis cezaları ve bunun yanı sıra üç kat vergi ziyaı  cezası, tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşmaya alınmama,  idarece  yasaklılar yani kod listesine alınma,  yurtdışı çıkış yasağı uygulaması,  6183 sayılı  amme alacakları kanununa göre  teminat istenmesi,  ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk gibi işlemler sonuçta uygulanacaktır.  Özellikle, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk  sonuçları itibariyle  vergi mükellefleri üzerinde önemli bir risk faktörüdür.  Bu işlemlerin  hemen  bertaraf  edilmesi mümkün olmadığı gibi yargıya giden mükellefler ise bu durumdan ancak   Danıştay’dan kesin karar getirmeleri halinde  bu durumdan kurtulabilirler.

Av. Nazlı Gaye Alpaslan

HÜRSES